Zeynep Gümüş
Üniversite Diploması: Üstünlük Belgesi mi, Gelişim Taahhüdü mü?"
15 Aralık 2025 Pazartesi, 10:41Türkiye'de üniversite mezunlarının yaşadığı işsizlik ve çalışan kesimin düşük maaşlardan duyduğu memnuniyetsizlik, son dönemde ortaya çıkmış bir krizin sonucu değil; aksine, yıllardır görmezden gelinen yapısal bir sorunun, bir eğitim yanılsamasının ürünüdür. Bu gerçekle yüzleşmek, özellikle gençlerin ve onlara yol gösterenlerin temel görevidir.
Öncelikle şu temel ayrımı netleştirelim: Üniversite mezunu olmak, sizi üniversite okumayan bir bireyden otomatik olarak üstün yapmaz.
Ne kültürel donanım, ne de hayat bilgisi açısından bir diploma, okumamış birinin birikimini geçersiz kılar. Bir birey, okuduğu dar alanda uzmanlaşmışken, alaylı bir usta veya farklı tecrübelere sahip biri, sizden çok daha geniş ve pratik bilgiye sahip olabilir.
Asıl sorun, üniversitelerin bir "ayrışma" mekanizması olmaktan çıkıp, seri üretim bandına dönüşmesidir. Aynı yıl, aynı bölümden mezun olan binlerce kişi var. Bu kadar büyük bir arz içinde, diplomalarımız bizi nasıl ayırt edecek? Cevap, sandığımızdan çok daha basittir:
Diplomanın ötesindeki "insan" olma becerisi.
Dünyanın gelişmiş eğitim sistemleri, bu ayrımı yıllar önce fark etti. Bugün, küresel çapta tanınan Stanford gibi kurumlar, öğrenciyi sadece yüksek notlardan ibaret görmez. Liderlik, gönüllülük faaliyetleri, yabancı dil yeterliliği, spor ve sanatla ilgilenme gibi çok yönlü kriterler arar. Asıl belirleyici olan bireyin, kuruma kendisinden katabileceği potansiyel değerlerdir. Hatta not ortalaması (GPA) ve niyet mektubu ikilisi, bizden daha küçük ve az gelişmiş ülkelerin dahi bazı üniversite kabullerinde temel şart olmuştur. Çünkü üniversite eğitimi, sadece bilgi yüklenmesi değil, topluma değer katacak bireyler yetiştirme taahhüdüdür.
Üniversitenin amacı sadece öğrencinin bireysel olarak öğrenmesi ve gelişmesi değildir. Öğrenci, katıldığı topluluklar ve projeler aracılığıyla üniversitesini ve arkadaşlarını da geliştirir. Bu karşılıklı bir gelişim sürecidir.
Dolayısıyla, bir öğrencinin üniversiteye kabulündeki ve sonrasındaki başarısındaki temel kriter, akademik bilgiden önce "insan" olma ve "insana değer katma" niteliğidir.
Ne yazık ki, kendi tecrübemden yola çıkarak üzülerek belirtmeliyim: Bir derslikten çıktıktan sonra en az 2-3 pet şişe ve çöp toplayan biri olarak, Türkiye'deki üniversite öğrencileri olarak öncelikle "insan" olmayı ve yaşadığı çevreye saygı duymayı başaramamışız.
Eğer içinde bulunduğumuz mekanı temiz tutmayı, toplumsal kurallara uymayı ve en önemlisi çevreye karşı sorumluluk almayı beceremiyorsak, bizi diğer binlerce mezundan ayıracak "liderlik" veya "gönüllülük" gibi yüksek vasıflardan nasıl bahsedebiliriz?
Bu durumda, işsizlik veya düşük maaşlar yerine, önce kendimize şu soruyu sormalıyız: "Ben, sadece bir kağıt parçası olan diplomam dışında, işverenimin ve toplumumun neden beni seçmesi gerektiğini gösteren, ne gibi bir 'insani' değer ürettim?"
Maaş tartışmasını bir kenara bırakalım. Toplum olarak, üniversiteyi sadece yüksek bir maaşın garantisi olarak gören bu sığ bakış açısını değiştirmedikçe, ne diplomalarımız ne de mezunlarımız hak ettikleri değeri göremeyecektir. Önce sorumlu birey olmayı öğrenmeli, sonra nitelikli iş ve hak ettiğimiz ücreti talep etmeliyiz.
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları